“SAKLAMAK İSTERDİM ÇİÇEKLERDEN KESKİN ACIMI, ÇİÇEKLER BİLMESİN İSTERDİM.”

Parfume De Gardenia

Milenyum’un ilk günleri. New York’ta dünyanın en ünlü konser salonlarından Carnegie Hall’de 7000 kişi ayakta coşkuyla alkışlıyor Buene Vista Social Club konserini. 

100 yıllık salon eski günlerin ruhunu yeniden yaşıyor. En son belki de bir Nat King Cole konserinde yaşanmıştı bu coşku.

Sahnede 25 ihtiyar delikanlı, bir de kadın. Kadının gözlerindeki hüzün müziğin ritmi arttıkça mutluluğa evriliyor.

Kırmızı ceketli adamın yüzünden eksilmeyen derin tebessümü, kadife sesi ile şarkısını söylemeye başlayınca bütün salonu büyülüyor. 

İşte o adam İbrahim Ferrer. Küba’nın tartışmasız en güçlü (gücü hüznünde) sesi.

İbrahim Ferrer, Santiago yakınlarında küçük bir kasabada çok fakir bir annenin gayrimeşru çocuğu olarak dünyaya geldi. Onun en güzel günleri 12 yaşına kadar annesi ile yaşadığı günlerdi. En güzel şarkıları yeteneğini aldığı annesinden dinledi. Onunla birlikte şarkılar söyledi. 

Küçük İbrahim yakınlarının zorlamasıyla para kazanmak için sokaklarda şarkı söylemeye başladı. Topladığı paralarla sonunda bir müzik grubuna girmeyi başardı.

Ancak Küba’nın kalbi Havana’da atıyordu ve bir gün o da Havana’da bir müzisyen olarak yaşamaya başladı. 

Ünü her geçen gün büyüyordu. 1940’lara kadar Havana’nın ünlü Buene Vista Social Club’de çalıştı. Sonrada çeşitli gruplarda.

O zamanlar Fidel Castro ve Che Guevara’nın Havana’da coşku ile karşılandığı devrim yıllarıydı. Küba’da artık devrim şarkıları söyleniyordu. 

Ne yazık ki, coşkuyla karşılanan devrim günleri yetenekli müzisyenler için dünyanın diğer ülkelerindeki meslektaşlarına göre yeterince cömert değildi. İbrahim Ferrer’de diğer müzisyenler gibi geçimini müzikten sağlayamamış, yıllarca ayakkabı tamircisi olarak çalışmıştı. 

90’lı yılların sonunda Kübalı müzisyen Juan de Marcos González ve Amerikalı gitarist Ry Cooder tarafından yapılan kayıta esin kaynağı olmasıyla yönetmen Wim Wenders’ın belgesel filmi sonrası Buene Vista Social Club yeniden kuruldu. 

İbrahim Ferrer yıllar sonra tekrar müzik hayatına dönerken yüzünde aynı tebessüm vardı, sesinin kadife tınısı değişmemişti.

Carnegie Hall konseri sonrası bütün Amerikan gazeteleri onu Nat King Cole ile karşılaştırırken, New York sokaklarında Wim Wenders’ın “New York’u nasıl buldunuz?” sorusuna o aynı mütevaziliği ile “Eşimin ve çocuklarımın da gelip buraları görmesini isterdim” diyecekti. 

İbrahim Ferrer geç yakaladığı şöhret sayesinde dünyanın birçok ülkesinde konserler verdi, ama şarkılarını söylerken yüzündeki tebessüm ve gözlerinin derinliklerindeki hüznü hiç eksilmedi. 

12 yaşından beri özenle koruduğu annesinin bastonunu öldüğü güne kadar tam 66 yıl boyunca sahnede şarkılarını söylerken bile hep yanında taşıdı.