ESMA

Genç kadın o gece hiç uyumadı. Yanında uyuyan kocasına baktı. Düğün gününü düşündü. Mutsuzluğu aklına geldi. Tokmağın davula vurulduğunda çıkan gümbürtü her seferinde yüreğini parçalamıştı.

Oysa kadar da güzel bir gelin olmuştu. Köyün bütün erkeklerinin gözü ondaydı. 

Ailesi ona hiç söz hakkı bile tanımadan bu kör adamla evlendirmişti onu. 

O Hüseyin’i seviyordu. Hiç konuşmadığı, bir kaç kez kaçamak bakıştığı Hüseyin’i. Düğün gününe kadar umutla beklemişti Hüseyin’in onu kaçıracağı anı.

Kör adam ne kadar da mutluydu. O güne kadar hiç evlenemeyeceğini düşünmüştü. Heyecanlıylı ve yüreği kendini sevemeyen bu kadın için pır pır atıyordu. 

Onca zaman sonra Hüseyin’in aklı başına yeni gelmiş, tarlada bir kaç kez görünmesinin ardından cesaretini toplamış ve onu kaçıracağını söylelemişti genç kadına. 

Kadının kafası karışmış, duyguları ve alışmaya başladığı kocası arasında ikilemde kalmıştı. 

Yine de, çarçabuk kararını vermiş ve Hüseyin’e onunla kaçacağı söylemişti.

Soğuk kış günü, gece yarısı yataktan kalktı. Sessizce odadan dışarı çıkarken dönüp yatak uyuyan adama son kez baktı.

“Uyuyor” diye geçirdi içinden. Eğildi, yün çoraplarını eline aldı. Parmaklarının ucuna basarak odadan dışarı süzüldü. 

Avluda çoraplarını ve lastik ayakkabısını giydi. 

Bahçe çitlerinin gerisinde Hüseyin’in gölgesini gördüğünde hem heyecanladı hem de sevindi. Adama yaklaştı, adam ona sarıldı. 

Koşarak köyden uzaklaştılar. Çocukluğunun ve ilk gençliğinin geçtiği köye son kez baktı uzaklardan. 

Bir daha asla dönemeyeceğini düşündü. Dönse bile artık bu köyün düşkünüydü.

Bütün gece kah koştular, kah yürüdüler. Uzaktaki kasabaya vardıklarında yorgun, susuz ve açtılar. Üstelik beş kuruş paraları yoktu. 

Sabaha karşı bir çeşme başında durdular, kana kana su içtiler. 

Yalağın duvarına oturdular. Kadın nihayet yola çıktıktan beri ayağını acıtan çamurlu ayakkabısını çıkardı. Çorabının içindeki kabartıyı farketti. 

Elini içine soktu bir tomar kağıt para çıkardı. 

Donakalmıştı kadın. Elindekilere şaşkınlık içinde dakikalarca baktı.

Kocasının bir gece evvel aç, sefil kalmasınlar diye çorabının içine koyduğu paralardı onlar.

***

Ertesi gün kör adam çoktandır eline almadığı duvarda asılı sazını el yordamı ile buldu. 

O gün aklına gelen dört dize sözü sazı ile dile getirdi,

“Güzelliğin on para etmez,
Şu bendeki aşk olmasa.

Eğlenecek yer bulamam,
Gönlümdeki köşk olmasa.”

Veysel o günden sonra sazını elinden hiç bırakmadı. 

Uğruna türküler söylediği ilk karısı Esma’yı yetmişli yıllarda ölmeden önce affettiğini söyledi.