GÖKKUŞAĞI MERDİVENİ

Yıl 1610, Yağmur sonrası Haiti. 

Afrikalı küçük kız çocuğu özlemle sakin okyanusun üstünde beliren gökkuşağına bakıyor. Onun için gökkuşağı annesinin ve babasının geldiği topraklara giden sihirli yol.

Bir gün o da, onlar gibi bir ucu Haiti’de diğeri Gine’de olan gökkuşağına tırmanacak ve vatanına dönecek. 

Oysa asla geri dönüş umudu yok. Doğmadığı, sadece annesinin ninnilerinden öğrendiği Gine ülkesi onun için ancak ölüm sonrası kazanılacak bir armağan.

Gökkuşağının yedi renkli yolu ise sadece siyahlar için bahşedilmiş bir cennet patikası. 

Beyazların umutları batıda, siyahlarınsa doğuda. 

O ve ailesi ise beyaz insanın umudunun kölesi.

Küçük kız asla Gine’ye gidemiyor, Gineli çocuklar okyanusun üzerinde her gökkuşağı belirdiğinde Gine’yi hayal ediyorlar, onlar için ölüm sonrası kavuşabilecekleri Düşler Ülkesini.

Kulaklarda dinmeyen tamtam sesleri ve küçük kızın annesinden dinlediği ninni ezgileri zamanla caz müziğine dönüşüyor, isyanın sesi oluyor. 

Aradan 300 yıl geçiyor. 

Sözde uygarlaşan Yeni Dünya’ya bu kez balta girmemiş Kongo ormanlarından bir pigme çocuk getiriliyor. 

Çocuk kimseyle konuşmuyor. Garip ve hırçın. 

Newyork’daki Bronx hayvanat bahçesine götürüyorlar çocuğu. Bir kafesin içinde bir orangutan ve üç şempanze ile yaşıyor. Pigme dilinde dost anlamına gelen Ota Benga ismi veriliyor çocuğa. 

Tam iki yıl kafeste kalıyor Ota Benga. Bilim adamları onu maymundan insana geçiş halkası olabileceğini tartışıyorlar.

Sonra bazı din adamları onu kafesten kurtarıyor ve on yıl boyunca sürecek bir evcilleştirme süreci başlıyor. 

Ota Benga inatla konuşmuyor ve direniyor bu yeni hayata. Onun için kafesten bir farkı yok bu hayatın. 

1916 yılı Aralık ayında Ota Benga büyük bir ateş yakıyor Bronx’da .giysilerini çıkarıyor, alevlerin içine atıyor. 

Sonra beyaz adamdan çaldığı tabancayı eline alıyor ve tam kalbinin ortasına ateş ediyor. 

Ruhu Gökkuşağı ile Kongo ormanlarına erişti mi hiç bilemeyiz.

Bugün 21 Mayıs. 

Ota Benga’nın ölümü kurtuluş olarak kabul ettiği tarihten yaklaşık 100 yıl sonrası.

2001 yılında Birleşmiş Milletler kararı ile 21 Mayıs’ı “Dünya Kültürel Çeşitlilik Günü” olarak kutluyoruz. 

Hala imtiyazlı insanların çıkarları için, diğerlerinin acımasızca sömürdüğü ve öldürüldüğü bu kirli dünyada.

(Not: Eduardo Galeano’nun “Latin Amerika’nın Kesik Damarları” kitabından esinlenerek yazılmıştır.)

 

21 Mayıs 2018