UÇAN KAPLUMBAĞA

Gözlerimi açtım, Gökyüzü masmaviydi. Yumuşak kumul bir toprağın üzerinde sırtüstü yatıyordum. Bir kaplumbağa tek başına maviliklerin arasında uçuyordu. Gözlerimi ovuşturdum, çevik hareketlerle manevralar yapan yüzgeçleri yukarılara, daha da yukarılara çıkarken, deneyimli bir martının kanatlarından farksızdı.

Birden aklıma çocukken ilk okumayı öğrendiğimde kocaman harfli resimli kitap geldi;

‘‘Uçan Kaplumbağa’’

Sonra düşündüm, hayır o uçmuyordu ki! İki ördeğin arasında gagaları ile taşıdıkları bir dala tutunuyordu.

Uzaklarda başka uçan kaplumbağalar da gördüm, ama o farklıydı ve diğerlerine asla yaklaşmıyordu. Sanki bir tutku idi onun için uçmak. Arkadaşları alçaklarda uçarken o yukarılara alabildiğine yükseklere uçuyordu.

İçimde biriktirdiğim karamsarlık birden mavi renkli umuda dönüştü. Bu kaplumbağa uçabiliyorsa, yaşamak için ne de çok neden vardı? Henüz hiçbir şey için geç değildi; ne olursa olsun ben de onun gibi başarabilirim. Her şeye rağmen onun gibi özgür olabilir miydim?

Pike yaparak tekrar yeryüzüne doğru alçaldı. Gitgide bana yaklaşıyordu. Aramızda sadece birkaç metre kalmıştı. Soğuk bir rüzgar yüzüme vurdu. Gözlerimi sımsıkı kapadım. Ne kadar öylesine bekledim, anımsamıyorum ama cesaret edip tekrar gözlerimi açtığımda, beklediğimden de çok daha büyük olan dev kaplumbağa gözlerimin içine bakıyordu. Bunca çevik ve hızlı uçuş için çok yaşlıydı. Gözlerinde yorgunluğun yanı sıra, umut, şefkat, bilgelik ve sevgi vardı. İçimde kılcal bir coşku birden büyüyerek bütün bedenime yayıldı. Belki de dedim,  belki de benim kurtarıcım bu yaşlı uçan kaplumbağa!

Gözlerini ayırmadan bir süre baktı bana. O an bir saniye miydi, ya da bir kaç saat mi sürdü anlayamadım. Sonra döndü, yüzgeçlerini gerdi ve güçlü bir hareketle yukarıya doğru süzüldü. Sarı ışığa doğru gökyüzüne çıkarken Güneş tam tepemizdeydi sanırım.   

Epeyce uzaklaşmıştı, onu daha iyi görebilmek için başımı kaldırdım, ellerimden destek alarak yattığım yerden doğruldum. O an dokunduğum, toprağın üzerindeki yumuşacık yeşil bitkilerden bir tutam kopardım, parmaklarımın arasındaki otları görünce sesiz bir çığlık attım:

‘‘Yosun!!!’’

Derin ve sonsuz bir okyanusun dibindeydim!

(19 Mart 2017, Kırmızı Kaplumbağa Filmi sonrası. Not: Resim filmden bir sahnedir.)

19.03.2017